Açlık

Bir adam düşünün ki günlerdir ağzına yemek girmemiş. Tavan arasında uyanır. Aç, susuz. Önceleri az buz idare ediyordu ama olmadı. Midesi bulanıyor, başı dönüyordu. Dışarı çıkıp tefeciye bir şeyler veriyor ama para hemen bitiyordu. Önce yeleğini satıyordu. Kış kapıda ama o hala parasız. Sonra bir gece bir kızı görür. Onu evine kadar yolcu eder. Kız onun yeleği olmadığını görünce üşümüyor musun diye sorunca ‘hayır param yok da ondan’ demeyecek kadar da gururluydu. Üşümüyorum ki diyerek geçiştiriyordu.

Düşündü ve aslında içinden şöyle geçiriyordu; gurur sahibi olmayacak kadar açım. Ama yine de iyi bir insandı. Hırsızlık yapmamıştı. İlk teşebbüsünde de -istem dışı olarak çalmıştı aslında- parayı bir garibana vermiş o yine aç kalmıştı. Sonra gidip dükkâna her şeyi anlatıp yine omuzlarına binmeye başlayan aşağılık duygusu atmıştı üzerinden. Düşüncelere dalıyordu. Tefeciyi öldürmek. Sonra aman tanrım ben bu kadar düşemem deyip vazgeçmişti. Birkaç hafta sonra battaniyesini satmaya gitti ancak tefeci kabul etmedi. Aslında üzülmemişti. Geceleyin üşümeyecekti yine de.

Para dedik ya. Ev sahibesi onu evden atmaya kadar gider ve o da bir gece daha kalıp oradan ayrılır, birkaç gün ormanda yatar. Üşür acıkır. Ve yine içinden gurur sahibi olamayacak kadar açım diye geçirir. Adam aslında yazı yazarak para kazanacağını düşünür. En nihayetinde kazanamaz. Yazıları bir türlü kabul görmez. Derken bir gece evine kadar eşlik ettiği kız dükle nişanlanmıştı. Bunu duyunca üzerinde çalıştığı tiyatro oyununu yırttı. Derken kız bunu görür ancak pek mukabele etmez. Belki de utanmıştır. Sonra buna bir zarf içinde para yollar. Adam da ev sahibesinin suratına fırlatır parayı. Ve o gün kadına kötü davrandığını düşünüp kendini yemeye başlar. sonra hay ben bu hayata der gibi sahil kenarına gidip orada demir almak üzere olan bir gemi kaptanına ‘ne iş olsa yaparım’ der ve gemiye biner. Sonra böyle biter bu açlık romanı Knut Hamsun’un.

Bu romanı Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sına benzetmek yanlış olmaz. Zaten Norveçli yazar, Dostoyevski’den fazlasıyla etkilenmiş. Raskolnikov da tavan arasında yatıyor, haftalardır parasını ödemediği tavan arasında zor günler geçiriyordu. Onun şansı ailesi olmasıydı belki de. Ha birde Raskolnikov katil olmuştu. Ama Açlık’ta yazar katil olmamış hatta onuruyla bitirmişti romanı. Bu yüzden Açlık romanı biraz daha içler açıcıdır. Raskolnikov gibi baltalı cinayetler serisi peşinde değildi. Ha tabiî ki Dostoyevski’yle kıyaslanamaz ama açlık romanı da güzeldir bir bakıma. Hamsun 1920 de Nobel ödülü de almıştır. Ha Dostoyevski’ye her sene o ödülü verseler de az. Ama ne yaparsınız hayat insana hep istediğini vermiyor.