Leyla vü Mecnun
Her şey yaşlı bir adamın kendi neslini devam ettirmek için bir çocuk için yanıp tutuşmasıyla başlar. Bir vakit sonra adamın duası kabul olur ve bir çocuk sahibi olur. Adı Kays. Bu bebek sürekli ağlar bir türlü susmazmış. Ta ki bir başka bebeği, Leyla’yı, görene kadar. Zaman böyle gelir geçer. Kays artık delikanlı olmuştur. Ayın mektebe gitmektedirler Leyla’yla. Hikayeyi burada kesip eserden alıntı yapmanın zamanıdır şimdi.
Leyla Hakkında;
Bir turfe-sanem ki akl-ı kamil
Görünce anı olurdu za’il
• Bir güzeller güzeli ki, tam akıllının bile aklını başından alır.
Zülfeyn-i müselseli girih-gir
Can boynuna pir belalı zincir
• İki tutam zülfü can boynuna bir belalı zincirdir.
Ebrusu hamı belay-yı uşşak
Hem cüft letafet içre hem tak
• Kaşlarının eğriliği âşıkların belasıdır, güzellik içinde hem eşsiz hem de kemer gibi
Her kirpiği bir hadeng-i hun-riz
Peykan-ı hadengi gamze-i tiz
• Her kirpiği kan döken bir ok, keskin bakışları okun sivri ucu gibi
Derya-yı bela cebin-i paki
çin-cunbüş-i mevc-i sehm-naki
• Pak alnı bela denizi, korkunç dalgaları kıvrım kıvrım yakıcıdır.
Çeşm-i siyehine sürmeden ar
Hindusına sürme hem giriftar
• Kara gözünden sürme utanır, sürme benine tutkundur.
Ebvab-ı tekellüm etse meftuh
Emvata verirdi müjde-i ruh
• Fethedilmiş konuşma kapısını açsa, ölülere dirilme müjdesi verirdi.
Alem ser-i mayunun tufeyli
Mahbube-i alem adı Leyli
• Alem onun saçının teline tutkun, Alemin sevgilisi adı Leyla
İlm-i hat-ı ömrü eyleyip sarf
Meşk etmiş idi hemin iki harf
• Yazmayı öğrenmek için ömrünü sarf ederek, iki harf meşk etmişti
Bir safhada Lam u Ya mükerrer
Yazardı anı kılurdu ezber
• Bir sayfaya tekrar tekrar Lam ve Ye yazar, sonra onu ezberlerdi
Kim bu iki harftir muradım
Ruşen bular iledir sevadım
• Muradım sadece bu iki harftir, ben karanlıkları bunlarla aydınlatırım derdi.
Evet, mecnun artık öğreneceğini öğrenmiştir. Lam ve Ye harfleri. Başkası onun neyine gerek. Ancak aşk ayıplanmaktır. Bin bir bahane bulup Leyla’yla konuşan Kays’ın bu halleri gözden kaçmıyor. Dedikodular her yerde duyulmaya dursun. Annesi kızına nasihat ediyor. Sonra kızı okulu bıraktırıyor. Artık okul onun için mutluluk yeri değildir. Bir vakit deli divane dolanır. Uzun vakit geçince Leyla’yı görür. Leyla da onu. İkisi de düşer bayılırlar. Sonra etraftakiler kimse anlamasın diye ikisini de evlerine götürürler. Ancak ok yaydan çıkmıştır.
Mecnun’a her yer artık zindan gelir. Kurtuluş yolunu Mecnun çöllerde bulur. Uzun zaman kendisinden haber alınamaz. Vatka ki babası onu bulmuştur. Bakmış Mecnun çölde yere düşmüş, toz toprak içinde kederli yakası yırtık. Yüzü sararmış, konuştuğu karınca, dostu yılan, sığınağı toprak, yastığı diken olmuştur. Adam oğlunu bu halde görünce kendini tarifsiz dertlere gark etmiş. O an şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez oldu ve uzun mühlet bir şey söyleyemedi.
Sonra yaka yırtup etdi feryad
K’ey bülbül-i butsan- bidad
Hali dilini bana beyan et
Esrar-ı nihanını ayan et.
• Sonra yakasını yırtıp bir feryat kopardı, ey zalimin bostanının bülbülü, gönlün ne halde açıkla bana, gizli sırlarını belli et.
Kim aldı elinden ihtiyarın
Kim eyledi tire rüzgarın
• İradeni elinden alan kim? Dünyanı kim karanlığa boyadı.
Ne seyrdesin sana taleb ne?
Bu nale vü zarına sebeb ne?
• Ne yoldasın sen? Bu ağlayıp sızlamana sebep ne?
Mecnun’un babasına olan cevabını okuyoruz;
Mecnun dedi ey bana veren pend
Dana-yı suhan-ver ü hired-mend
Kimsin ne durur bu güft u gülar
Bi-faide batıl arzular
Git derdime sen deva değilsin
Bigânesin aşina değilsin
Ben böyle kemale tutmazsam güş
Leyli sözü söyle yoksa hamüş
• Mecnun: ey bana öğüt veren sözü güzel bilgin, kimsin, nedir bu ettiğin laflar. Faydasız, yalan dilekler. Git derdime derman değilsin, yabancısın tanımam seni. Ben böyle sözlere kulak tıkarım, ya Leyla’dan bahset ya da sus.
Adam şaşırıp kalmıştır.
Dedi; benem atan ey bela-keş
Ben seng-i melametem sen ateş
• Ey bela çeken, ben senin babanım, ben serzeniş taşıyım sen ateş.
Dedi nedir ata, yoksa ana?
Leyli gerek özgedir fesane
• Mecnun; ana, baba dediğin nedir? Leyla gerek başkası hikâye dedi.
Bu söz üzerine durumun vahametini kavrayan baba ona Leyla çağırdı der. Mecnun sevdiğine kavuşacağını düşünerek mest olur. Kâbe’ye giden hacılar gibi ‘Lebbeyk’ sözcüğü dilinden dökülür. Derdi ne anne baba ne de başka bir şeydir. Gözleri onları görmez. Anne babası oğullarına öğüt verir. Ona istediği her kızı alacaklarını çünkü kendisinin bir padişah olacaklarını söylerler. Ancak karşılarındaki Kays değil Mecnun’dur. Onlara cevaben şöyle der;
Benden dileyen bu sözü za’il
Bidadıma olmuş ola ma’il
• Bendeki ateşin sönmesini isteyen bana zulmetmek eğilimindedir.
Şem’in ki hayatı oldu ateş
Hali anın ateş iledir hoş
• Mumun hayatı ateştir. Onun halinin hoşluğu ateşledir.
Oddan dileyen anın necatın
Fani dilemiş ola hayatın
• Onun ateşten kurtulmasını dileyen, onun hayatına kast etmiş olur
Düşmanlığa dostluk kılub ad
Tedbir-i necatım eylemen yad
• Düşmanlığın adını dostluk koyarak, benim kurtuluşumun tedbirini almayın.
Mecnun onların sana kız mı yok demesine çok içerlemiştir. Bu düşünceyi akıllarına bile getirmemeleri gerekiyordu Mecnun’a göre.
Anında edin bu derde merhem
Urman dahi özge kimseden dem.
• Bu derdime merhem onu edin, başkasından da söz etmeyin.
Dersiz bana var dil-rübalar
Leyli gibi çok peri likaalar
Billâh demeniz bu harfi zinhar
Âlemde bir ondan özge kim var
• Bana, Leyla gibi huri yüzlüler, birçok güzeller var dersiniz. Billahi bu sözü sakın söylemeyin, cihanda ondan başka kim var
Derdine dert eklenen Mecnun bir gazel okur. İçinde aşıkların durumunu çok melankolik anlatmakta. Ona göre dünya derdiyle dertlenen aşık gerçek aşık değildir. Çünkü o dünyayı unutunca gerçekten aşık olmuş demektir. Aşık çölle şehrin farkını ayırt edemez. Şu sözünü koymadan edemiyoruz;
Canı canan ittihadı fariğ eler cisimden
Cisimden agah olan can vasıl-ı canan değil
• Canı cisimden ayırmak sadece onun cananla bir olmasıyla mümkündür. Cisimden haberi olan can, canana kavuşmamış demektir.
Artık her şey gündüzün geceden ayrılması gibi nettir. Tek çözüm Leyla’dadır. Babası kızı istemeye gider. Büyük hürmetle karşılanır. Adam kızı ister. Fakat Leyla’nın babası Mecnun’dan bahsederken, onun halk arasında deli olarak bilindiğini ve ona kızını veremeyeceğini söyler. Ama açık kapı da bırakır. Değer derdinin ilacını bulursan ve iyileşirse o zaman kızını verecektir. Oğlu için her tabibin kapısını aşındırdı, sadakalar dağıttı, dualar etti, pirlere, ilim erbabına müracaat etti. Ancak ne mümkün? Bir türlü derdine dava bulunamıyordu Mecnun’un. Bir gün Kabe’ye gidip onun duvarına yüz sürmesiyle iyileşebileceğini söylediler yaşlı adama. O da oğlunu hazırlayıp Kabe’nin yolunu tuttular. Oğluna derdine deva bulması için Allah’a yalvar, burada dualar kabul olur diyordu. Ancak mecnun Kabe’nin yanında nasıl dua ediyordu.
K’ey sakfı bülend ü kadri ali
Mihrab- e’azım ü e’ali.
• Ey çatısı yüce, değeri yüksek makam, büyüklerin ve yüzdelerin mihrabı!
Ey Kıble-i ehl-i izz ü ikbal
Ruhsâr-ı zemine anberin hal.
• Ey Aziz ve talihlilerin kıblesi, yeryüzünün yanağında siyah ben gibi duran Kabe!
Ey magz-ı vefaya kisvetün post
Hem-reng-i pelas-ı hane-i dost
Ey daim olan menümle hem-derd
Amma ne menüm kimi cihan-gerd
• Ey sevgilinin çadırının kumaşının rengindeki örtü, hem vefa tohumunun kabuğu olan! Ey benim gibi dertli olan aman dünyayı dolaşmayan!
Gögsine uran hacer kimi daş
Zemzem kimi gözden ahıdan yaş
Peyveste siyeh kılan libasın
Gönlünde nihan tutan hevasın
• Ey göğsüne Hacer gibi taş vuran ve gözünden zemzem gibi yaş akıtan!
Ey her zaman elbisesini siyah tutup gönlünki aşkı saklayan!
Billah kimesin bu yerde aşık
Söyle ki enisinim muvafık
Olmuş sana aşk feyzi hasıl
Kılmış seni kıble-i kabail
• Billahi burada kime aşıksın? Söyle çünkü ben sana uygun yoldaşım. Sen aşkın özünü kavramışsın, bu feyiz seni insanların kıblesi yapmış.
Ya Rab bu harem-sera hakiyçün
Bu mabed-i pür-safa hakkiyçün
Kıl bende bina-yı aşkı daim
Bu ma’bed-i esas-ı Kâ’be kaim.
• Ya Rab! Bu harem sarayı hakkı için, su saflık dolu mabet hakkı için, ayakta duran şu Kabe’nin temeli gibi aşk binasını içimde her daim sabit kıl.
Sal gönlüme derd-i aşktan gam
Her lahza vü her zaman ü her dem
Aşk içre müdam sevkim artır
Şevkiyle hemişe zevkim artır
Hem kanda ki alem içre gam var
Kıl gönlümü ol gama giriftar
• Gönlüme aşkın derdinden dert sal, her an, her zaman, her saniye. Aşk içinde şevkimi durmadan artır. Şevk ile daima zevkimi artır. Dünyada nerede gam ve elem varsa, gönlümü o gama müptela kıl.
Endişe-i akıldan cüda kıl
Aşk ile hemişe aşina kıl
Artır bana zevk-u şevk-ı Leyli
Daim bana anda kıl tecelli
• Aklın endişesinden ayır beni, her an beni aşka aşina kıl. Onda tecellisini göstererek Leyla’nın zevk şevkini bende artır.
Mecnun dua mı beddua mı etti bilinmez. Ama bu dua aşka saplanmış birisinin duası olduğu kesin. Aşk derdi artsın isteyen birisi, akıllanmak istemeyen birisi bunları söyler. İşte mecnun da öyle bir veçhe gelmişti ki dilinden dökülenlerin kendisi bile farkında değildi. Bu duaları duyan baba artık oğlunun iyileşemeyeceğini anlar. Bağırdı, çağırdı, inledi durdu. Sonra naçar oğlundan ümidi kesti. Mecnun yalnız başına bir yolculuğu seçti.
Gündüz gözü yaşı hadi-i rah
Gece yolu şem-i şule-i ah
Gerd-i reh ile yarı yad ederdi
Geh otura geh tura giderdi
• Gündüz gözünün yaşı, geceleyin ah ateşinin ışığı kılavuz oldu. Yârinin yolunun tozunu hatırlar, kah oturup kah kalkıp giderdi.
Mecnun seyr-i sulük’ta ilerliyordu. Bir gün hayal sınırlarını aşan bir dağa rastlar. Tam o sırada içli bir şarkı söyledi. Makamı en büyük kederin makamıydı. Baktı ki dağ da aynı makamı tekrarlıyordu. Söylediği dağda aksediyordu. Onun kendisiyle beraber söylediğini sandı. Bana bir arkadaş yeter dedi. Allah şükür bir arkadaş buldum der. Sonra onunla dertleşmeye başlar.
N’oldu sana böyle mest olupsun
Gam damına pay-best olupsun
• Ne oldu sana böyle, mest olmuşsun, gam tuzağına takılıp kalmış ayakların.
Dertleşmeden sonra Mecnun sevdiğinin memleketinin yolunu tutmuştur. Yolda tuzağa düşmüş bir ceylan görür. Onun bu haline çok acır Mecnun. Avcıya diller döker. Avcı ona evine yemek götürmesi gerektiğini söyleyince Mecnun ona üzerindeki giysileri verir ve ceylanı serbest bırakır. Sonra ceylanla da dertleşmeye başlar. Ondan çölde ona yol yoldaşı rehberi olmasını ister. Birkaç gün onunla gezip kendisini insan görerek ondan iğrenmemesini ister. Ceylanı Mecnun sevdiğinin gözünün armağanı sayar.
Ey çeşmi nigar yadigarı
Seyl eyle bana gam-ı nigarı
Kıldıkda hayal-i çeşm-i Leyli
Sen ver men-i hastaya teselli
• Ey sevgilinin gözünün yadigarı, sevgilinin gam ve kederini kolaylaştır. Leyla’nın gözleri aklıma geldiğinde, bu hastaya teselli ver.
Çün ol beşeriyetin unuttu
Ahu hem anınla üns tuttu
Anın sebebiyle hem çok ahu
Sahrada onunla tuttular hu
• O insan olduğunu unuttuğu için, ceylan da onunla arkadaş oldu. Sahrada onu ceylanla gören diğer ceylanlar onunla yoldaş oldular.
Tekrar yola koyulur Mecnun. Bu kez tuzağa düşmüş güvercin görür. Avcıya yalvarır. Sonra kolundaki inciyi adama vererek güvercini serbest bırakır. Güvercine gel benimle yaşa der. Suyun gözyaşım olsun deyip güvercini de kendisine dost edinir.
Sen kasıd imişsin ey hamame
Benden ilet nigare name
Gör hicr-i ruhunda ıztırabım
Peygamım ilet getir evabım
Billah ser-i kuyuna gidinde
Her çizginüben tavaf edende
Yad eyle beni sevabıma gir
Bir tavaf sevabını bana ver
• Sen haberciymişsin ey güvercin. Benden sevdiğime mektup ilet. Onun yanağımdan uzak kalışımın ıstırabını gör ve haberini götür ve cevabını ilet. Billahi sen onun memleketine giderken, her bir yeri tavaf ederken beni an ve sevabımı kazan, bir tavaf sevabını da bana ver.
Bir süre sonra ehil yabani ne kadar hayvan varsa onunla dost olmuşlardı. Artık insanlardan rahatsız oluyordu. Kendi yüzünü suda görse düşman sanıyordu. Gölgesi yanına düşünce onu kendisine bile yoldaş edinmek istemiyordu.
Leyla’nın ne rahatı ne mutluluğu kalmıştı. Kimseyle konuşmak dahi istemiyordu. Anne- babasından uzaktı. Yanına gelen kızlarsa onu eğlendiremiyordu. Bir bahaneyle ağlar, kederlenirdi. Kızlar ellerini kınayla gül rengine boyarlarsa o da kanlı gözyaşlarıyla kızıla boyardı. Deliliği Mecnun’dan fazlaydı. Kızlar yanından gidince geceleyin o bir kenara çekilir muma gönlün gam, keder, elemini dökerdi.
Sen gece hemin yanarsan ey zar
Men gece ve gündüzem giriftar
• Sen yalnız geceleri yanarsın; ama ben gece gündüz yanarım.
Sende eser-i hevâ ziyandır
Nispet mana rahat-ı revandır
• Sende aşkın eseri yok olmaktadır(yanıp tükenmesini kastediyor) ama bende bu aşkın varlığı gönül rahatlığıdır.
Hoştur sana sırrını döküp yaş
Meclisler içinde eylemek faş
Gönlün çü değil vefada kaim,
Gönlündekidir dilinde daim
Men sabit-i arsa-ı belâyam
Ney kimi hızâne-i hevâyam
• Sana aşkının sırrını yaş dökerek meclislerde açığa vurmak hoş gelir. Gönlün vefalı değil aşkta ki, neyin varsa dilindedir. Ben gam keder bela ortamından asla ayrılamam; Konuşmam ama bu aşkla inlerim yalnızca.
Olmam olur olmaz ile demsâz
Başım kesilirse söylemem râz
Derdim sana söyleyem gam-ı dil
Sende dahi tâb yok ne hâsıl
Döymez ciğerin bu şerh-i râza
Ahım götürür seni güzâra
• Olur olmazla vakit geçirmem. Başım kesilse sır söylemem. Derdimi sana söylesem ne çare, sende de takat yok. Sırrı açıklamama ciğerin doymaz, ama ahım seni de yakar, yok eder.
Her yara bu derdi eyledim faş
Olmadı bu yolda bana yoldaş
Sabr eylemedi bu derd ü dağa
Katlanmadı düştü taşa dağa
Yanında senin hem urmayam dem
Ta kaçmayasın ırağa sen hem
• Ben hangi dostuma bu sırrı açıkladımsa bunu taşıyamadı, benimle yoldaş olmadılar. Bu aşkın hastalığına ve büyük yalnızlığına katlanamadı hangi dosta açtımsa sırrımı; dağlara taşlara düştü benim derdimden. Ey mum sana sırrımı açmayayım ki sen de uzaklara kaçma, ( sonra ben de karanlıkta kalmayayım)
Leyla gündüz hapiste, gece serbest, gündüz ölü gece diri vaziyette kendi iniltilerini dinliyordu. Kime derdini açsa, kime bir şey söylese derdi azalmıyor arttıkça artıyordu. Kah pervaneyle konuşuyor, dertleniyor kah aya sırrını açıyor.
K’ey gah kadim gibi hamide
Gahi pür-olan misal-i dide
Geh zahir olan bana gamım tek
Geh galib enis ü hem demim tek
Şahiddir ana bu inkılabın
Kim aşıkısın bir afitabın
• Ey bazen boynum gibi bükük bazen de gözüm gibi dolu olan ay! Kah bana kederim gibi görünen kah dostum gibi kaybolan ay! Seninde bu dönüp dolanışın bir güneşe aşık olduğuna şahittir.
Hicran ile nizar olupsun
Ser- geşte-i rüzgar olupsun
Ey mihne-i aşktan haberdar
Gör tanrı için ne mihnetim var
Kıl şule-i ahıma nezare
Ger ver ise rahmın eyle çare
• Hicran ile bitkin düşmüşsün, bu dertten avare olmuşsun. Ey aşk derdinden haberdar olan ay! Bak Allah için ne derdim var. Ahımın ateşine bir bakıver, merhametin varsa bir çare bul.
Leyla akşamdan sabaha kadar yıldız gibi uyanık kalıyor, güneş aydınlanıncaya kadar yanmaya ve feryada devam ediyordu. Bahar gelmişti. Kızının bu halini gören anne kahroluyordu. Çevredeki kızları toplayıp kızıyla oyun oynamalarını istemişti. Şarkılar söyleyerek gezintiye çıkmışlardı. Tabi ki Leyla aynı Leyla’ydı. Oyunlara, şarkılara tenezzül etmiyordu. Yalnız kalmak istiyordu. bir şekilde kızları kendisinden uzaklaştırınca bu kez derdini buluta açtı;
Ey ebr bana demi vefa kıl
Düştü sana hacetim reva kıl
Var ol yüzü nigara benden
Zar ağla ve söyle yare benden
K’ey turfe-nigarı-ı hazeninim
Vey arzu-yı dili hazinim
Gel gör ki nedir gamında halim
Reng-i ruh-ı zerd ü eşk-i alim
• Ey bulut bana vefa göster, sana bir hacetim düştü, ne olur gider. Var git o gül yüzlü sevgiliye benden. Sesli sesli ağla ve ona benden söyle. Ey genç ve nazlı güzelim, ey mahzun gönlümün dileği. Ne hallerdeyim? Solgun yüzümün ve kanlı yaşlarımın halini gör.
Leyla Mecnun’a iletecek o kadar çok şey söylüyordu ki. Aya iletmesi için şunları söylüyordu;
Saldın meni hastayı bu hale
Derde beni eyledin havale
Her derd ki var Leyli aldı
Malüm durur sana ne kaldı.
• Ben hastayı bu hale saldın, beni derde havale eyledin. Ne kadar dert varsa onu Leyla aldı! Sen bilirsin peki sana ne kaldı?
Leyla ayla konuştukça kendinden geçiyor. Mecnun’a bir an önce gelmesi için haber vermesini istiyordu. Diyor ki aşığın aklının başında olması yaraşmaz aşığa. Aşığa durmak yaraşmaz, sevdiğinin köyünün etrafında dolaşmalı hep. Yoksa başka bir sevdiğin mi var da gelmiyorsun, buraya yolun düşmüyor diye soruyor. Son sözünü halimi ve sevgimi açıklamama bu şiir yeter dedi. Daha ne söylesin. Kız olmasaydı ve adı çıkmayacak olsa bir an durmaz Mecnun’a koşacaktı. Leyla gam köşesinde ağlarken bir ses duyar. Birisi türkü çığırıyordur.
K’ey neşe-i aşkdan uran dem
Mecnun’u da sanma Leyli’den kem
Mecnun ile Leyli’yi beraber
Ger kimse der ise kılma baver
Leyli’de eğerçi derd çoktur
Mecnun-ı hazince derdi yoktur
Leyli eli iğnedendir efgar
Mecnun’a kılıçlar eylemez kar
Leyli’yi eder harir dil-gir
Mecnun’a verir neşat zencir
• Ey aşk neşesinden dem vuran! Mecnun’u Leyla’dan daha az aşık sanma. Birisi Leyla ile Mecnun’u beraberdir derse inanma. Gerçi Leyla’da dert çoktur. Ama kederli Mecnun kadar derdi yoktur. Leyla’nın eli iğneden yaralıdır, mecnun’a kılıçlar kar etmez. Leyla’nın gönlünü ipek incitir. Mecnun’a zincir neşe verir.
Bu türküyü duyan Leyla, Mecnunun kendisinden daha dertli olduğunu anladı. Leyla bu kederli yürüyüşünden evine dönerken İbni Selam onu yolda görür. Can ile ciğerinde takat kalmamıştı. İradesi elinden gitmişti. Vuslat yolunu aramaya koyuldu. Sözü çok itibarlı bir adam buldu onu Leyla’yı istetmeye yolladı. Adam hazineler dağıttı onu almak için. Artık Leyla hür ve başıboş dolanırken bağlanmıştı. Adı sanı itibarlı Nevfel adında birisi mecliste otururken birisi Mecnun’un şiirini okuyordu. Şiiri duyunca çok etkilendi ve Mecnun hakkında bilgiler edindi. Nevfel Mecnun’u görmek için birkaç kişiyle çölün yolunu tutar. Onu bir yerde hali harap uzanır buldu; sonra Mecnun’a;
K’ey hasta nedir bu çektiğin renc
Virane zayi ettiğin genc
• Ey hasta, nedir bu çektiğin işkence? Nedir bu viranede kaybetmekte olduğun hazine?
diye sorar. Adam altın gerekse altınlar dizelim, savaş gerekse savaşalım sen de kızı al, yeter ki bu halde durma deyip Mecnun’u ikna etmeye çalışır. Ancak Mecnun kendi bahtının ne çetin olduğunu anlatır adama. Kime derdimi döktümse o benden daha derde müptela oldu diyordu. Bahtıma her bakışımda bana kara görünüyor diye devam ediyordu ve derdini döküyordu. Ancak adamın güzel sözleri Mecnun’a umut verdi. Eski yolunu terk etmiş, saçlarını ve tırnaklarını kesmişti. Nefvel de Leyla’nın kabilesine mektup yazıp kızı istemişti. Ya güzellikle altınlar dizerek kızı alacaklardı, ya da kılıçlar konuşacaktı. Cevap bizim deliliğe ilacımız yoktur. Sizin inciniz gibi bizde çok inci vardır. Kılıçlarımızı sayısı da sizinkilerden fazladır oldu. Savaş boruları çalmıştı. İki grup birbirlerine girmişti. Bir kenara çekilen Mecnun olanları izliyor ve Leyla’nın kabilesinin kazanması için dualar ediyordu. Onu görenler hiç düşman kazansın diye dua edilir mi diye soruyordu. O da cevaben ;
Mecnun dedi: ben feda-yı yarım
Valsına anan ümid-varım
• Mecnun dedi ki kendimi yare feda etmişim, ona kavuşmayı ümit ederim.
Hoşdur ki bulam visale fursat
Yarım tarafında ola nusrat
• Kavuşmaya fırsat bulmam, zaferin sevdiğimin tarafında olması ne hoştur.
Canım ola dost dil- peziri
Ya küştesi ola ya esiri
Bu marekede neşat-mendim
Ol silsilede esir-i bendim
• Canım, sevdiğimin hoşuna gitsin de ister ölü ister esiri olsun. Bu savaş meydanında mutluyum, çünkü sevdiğimin zincirinde bağlıyım.
Ger katlime çekse yar şemşir
Yok bende rızadan özge tedbir
Hoşnud değilmiyim bu hale
Kim canı verem yetem visale
• Sevdiğim öldürmek için kılıç çekse, razı olmaktan başka bir şey yapmam. Bu hale nasıl sevinmeyim ki canımı verip vuslata erişirim.
Savaşta ilk gün bitmiş kimse bir ilerleme gösterememişti. Ancak Nevfel şaşırıyordu. Ona göre şimdiye kendilerinin kazanmaları gerekiyordu. Orada Mecnun’un duasını işiten adam Mecnun’un sözlerini Nevfel’e söyleyince Mecnun’un halinin üstün olduğunu anladı. Leyla’yı ne olursa olsun Mecnun’a alacağına dair söz verdi. İkinci gün Nevfel savaşta üstün geldi. Leyla’nın kabilesi teslim oldu. Leyla’nın babası adama yalvardı ne olur kızımı sen al da o adama verme dedi. Ancak adam silahlarını alıp geri döndü ne Leyla’yı Mecnun’a ne kendine aldı. Bu hali gören Mecnun senin sözün nerede dedi ve kendi giysilerini yırttı sonra tekrar çöle düştü.
Bir gün zincire vurulmuş bir adam görür. Onun sahibi adama onu bırak beni al. Ne kazanırsak tamamı senin olsun. Tek amacım evleri dolaşmak, belki Leyla’yı görmektir dedi. Adam da bunu kabul eder. Sonra zincire şöyle der; Ey benimle sırdaş olan zincir! Sonra ona derdini açar. Adamla boynunda zincir olduğu halde Leyla’nın şehrinde geziyorken Leyla’nın evinin önünde yere yığılıp kalır. Mecnun’un düşerken çektiği ahı Leyla duyar ve hemen dışarı çıkar. Bakar ki Mecnun’un beli de kirpikleri gibi eğilmiş. Güzelliği gözyaşları gibi dökülmüş. Leyla yüzünü göstererek Mecnun’a aşk ziyafeti veriyordu sanki. Sonra Mecnun’a orada gönlünü döker.
Bu visale yuku ahvali demek mümkün idi
Eğer olsaydı yuku dide-i giryanımızda.
• Bu kavuşmaya uyku hali denilebilirdi, eğer ağlayan gözlerimize uyku girseydi.
Bu hayal ola meğer gördüğümüzü yoksa nigar
Mutlaka hatıra gelmez ki gele yanımıza
• Bu gördüğümüz bir hayal olmalı. Yoksa sevgilimizin yanımıza gelmesi hatıra bile gelmezdi.
Sonra Leyla onları evlerine davet etti. O sırada Mecnun da ona içini döker;
Zülf ü müje hançer ü resen bes
Hükmünü yürüt hem as hem kes
Gel arada hem gubar koyma
Öldür beni şerm-sar koyma
• Zülfün ile hançer kirpiğin ve ip yeter. Hükmünü yürüt hem as hem kes. Gel araya düşmanı koyma. Beni öldür, utandırma.
Ta zülfüne olmuşam giriftar
Zencir-i cünuna rağbetim var
• Zülfüne tutuldum tutulalı delilik zincirine hevesim var.
Mecnun aşkın sultanına arzı hal ettikten sonra zincirlerini kırdı ve halktan uzaklaştı. Sonra bir bahane daha bularak Leyla’yı görmek istedi. Körlük bahanesiyle dilenmeye başladı. Gözünün feri kaybolmuştu aslında onu arıyordu. Leyla’nın kapısındaydı tekrar. Leyla yüzünü gösterdi. Sadaka olarak sanki yanaklarını gösteriyordu. Sonra garip tekrar çölün yolunu tuttu. İbni Selam da bu hali anlayınca hemen Leyla’ya kavuşmak ister. Kızın mihri belirlenir. Leyla’nın baharı son bahara dönmüştür. Nur isterken nar yakalamıştır güzelliğini. Düğün yapılmıştı. Odasına girince yüzünde nur gibi ışık olan Leyla’yı görünce ruhu okşandı. Ancak Leyla ona kendisinin bir peri tarafından sahiplenildiğini, yanına herhangi bir ademoğlunu alması hem onu hem kendisini yakacağını söyleyince adam Leyla’dan uzak durur ve büyücülerin yolunu tutarak bu işe bir çare aratır.
Dürüstlüğüyle tanınan Zeyd hemen Mecnun’un yanına koşar ve Leyla’dan haber verir. Ağlamaların zayi olmuştur, gece yanışların, gündüz ahların boşa gitmiştir dedi. Mecnun’un ahı göğü tutmuştu. Bu acıyla ağlayan adamın eninleri, yılanları, karıncaları titretti. Sonra eline kalem alarak Leyla’ya bir azar mektubu yazar. Hem kırgın hem de şaşkındır. Zeyd bir bahaneyle mektubu Leyla’ya götürür. Leyla mektuba cevabını yazar.
Fikr etme ki ben neşat-mendim
Bir dam-ı gam içre pay-bendim
• Sanma ki ben sevinç içindeyim. Bir gam tuzağına ayağım takılıdır.
Ayinede eylerim nigahı
Halin görürüm sesin kemahi
• Aynaya bakarak halini olduğu gibi görürüm.
Bilmen bu kafeste ne ola halim
Sındırdı bela per ile balim
• Bu kafeste halim ne olacak bilmiyorum, bela kolumu kanadımı kırdı.
Bir vahşi ile ger etmişim hu
Müstevcib-i ser-zeniş değil bu
Vahşiler imiş seninle hem-dem
Hem-reng olubam seninle ben hem
• Bir vahşiyle beraber olmuşsam bu azarlamamı gerektirmez. Seninle beraber vahşiler var, o halde ben seninle aynı renge girmişim.
Mektubu alan Mecnun biraz olsun teselli buldu. Ancak böyle bir teselli neye yeter ki? Mecnun’un babası dertli dertli oğluna deva arıyordu. Ancak çareler söz birliği etmiş gibi lal olmuşlardı. Bir gün deva ararken gecenin karanlığında bir ateş görür. Han ararken o ışığı bulmuştu. Ateşe yaklaşınca baktı ki yerde yatan oğlu Mecnun. Mecnun ölümü bekler gibi kalmıştı öylece. Mecnun’un yüzünü temizlemek isteyince Mecnun adama kimsin diye sorar. Adam ben senin babanım diye cevap verir. Gel mülkümün başına otur. Adımı baki kıl diye öğüt vermeye başlar.
Rahm et men-i zar u na-murada
Koyma be meşakkat ü belada
• Muradına ulaşamamış ağlayan bana acı, beni bu çile ve cefaya koyma.
Olmak elifim karine-i dal
Meylim sana olmağınadır dal
• Elif gibi düzgün boynum dal gibi eğildi. Bu seni sevdiğime delalet etmez mi?
Vasl eyle anına kim bilirsen
Bir gün olur ondan ayrılırsın
Terk eyle bu herze herze seyri
Yad eyle ilahı anma gayrı
Kinı nefse me’ad u merci oldur
Kat et ana söz ki mekta oldur
Hak sani’u dehr kar- gehdir
Bunda amel etmemek günehtir
• Bir gün olur ayrılacağına bu kadar bağlanma. Bu manasız dolaşmaları terk eyle. Allah’tan gayri olanı anmayı bırak. İnsanın geldiği ve gideceği yer O’dur. Durak yeri olan üzerine sözü kes. Allah zaman ve mekanı yaradandır, buna uygun amel etmemek günahtır.
Mecnun babasına kulak vermişti ama söz bitince hepsini unutmuştu. İçim dışım aşk olmuş diyordu. Rahatı ve sabrım uçmuş gitmiş. Birçok kez akla uyayım dedim ama sevda yolumu kesip ‘hayır, hayır’ dedi. Ezeli aşk candan çıkar mı diyordu. Tam o sırada Mecnun’un kolundan kan damlamaya başlar. Adam bu işe şaşar kalır.
Fasd eyledi ol büt-i peri-zad
Niş urdu anın koluna fassad
Ol zahm eseri göründü bende
Biz bir ruhuz iki bedende
Bizde ikilik nişanı yoktur
Birbirinin özge canı yoktur
Sanma ki ol oldur ü benim ben
Bir can ile zindedir iki ten
• O perinin doğurduğu güzel kan aldırdı. Doktor onun koluna iğne vurdu. O yaranın eseri bende göründü. Bir iki bedende tek ruhuz. Biz ikiliğin belirtisi yoktur. Birbirimizden başka canımız yoktur. Sanma ki o, odur, ben benim. İki beden bir canla hayattadır.
Bu işin öyle sıradan bir iş olmadığını anlayan baba, ona öğüt vermeyi bıraktı. Sonra umutsuzluk içinde oğluyla vedalaşmak ister ve ona vasiyetini bildirir. Mecnun’dan isteği ölünce arkasından yas tutmasıydı. Ağlayarak inleyerek evine döndü ve orada ‘Mecnun’ diye feryat koparıp yere yığılır ve can teslim eder. O hala çöllerde dolanırken bir adam yanına gelir. Babasının onun yüzünden ölmesine rağmen, hiç yanına gitmeyişinden dolayı onu azarlar. Mecnun da kendine gelir ve hemen babasının mezarına gidip saatlerce ağlar. Özür diler. Ancak Mecnun’a akıl ne gerek. Bir gün en içten haliyle Allah’a yalvarır. Ondan Leyla’ya kavuşmayı diler. O sırada Zeyd onun yanına gelir ve Leyla’dan haber verir. Leyla ondan mektup yazmasını istiyordur. Mecnun ise;
‘Gel ey göz yar hattın namede görmek heves kılma
Ki hatt-ı name def-i derd-i hicr-i hatt-ı yar etmez’ diye cevap verir.
• Gel ey göz, dostun yazısını mektupta görmeye heves etme. Mektubun yazısı, sevgilinin saçından ayrı kalmanın derdini hafifletmez.
Mecnun Zeyd’e, Leyla’ya methiyelerini götürmesini söyler. Artık sevdiğini göstermiştir Leyla. Ne olursa olsun kavuşmak tek çözümdür. Eğer İbni Selam ona engel olursa haber etsin Mecnun bir ahla onun bahtını karartacaktır. Sonra Zeyd, Leyla’nın yolunu tutar. Mecnun’un duası İbni Selam’ı yatağa düşürür ve adam bir süre sonra ölür. Leyla yas tutuyordu. Ancak bu kocasının öldüğü için değildi. Artık gizlediği kederlerini cenazeyi bahane edip rahat rahat sergileyebiliyordu. Bu mutlu haberi götüren Zeyd, Mecnun’un sevinmediğini görüp şaşırır. Rakibin artık yok deyince;
Cananeye can veren yetipdir
Can vermeyen arada itipdir
Ol dostum idi değildi düşmen
Hem ol ana aşık idi hem ben
Ol canını verdi vasıl oldu
Öz mertebesine kamil oldu
Naksım benim ermedi kemale
Ayb eyleme ağlasam bu hale
• Sevgilisine canını veren ulaşır, canını vermeyense arada kaybolmuştur. O benim dostumdu düşmanım değil, hem o hem ben ona aşıktık. O canını vererek kavuştu, kendi derecesinde olgunluğa erişti. Benim halim ise kemale ermedi. Benim bu halime ağlamadığımı görürsen ayıplama.
diye cevap verir Mecnun. Leyla baba ocağına dönmüştü. Yine peri gibi kızları topluyor bu kez ağıtlar yakıyordu. İbni Selam’ın adını anarak Mecnun’a ağıtlar yakıyordu aslında. Bazen geceleri mumu söndürür ve derdi ki;
Ya’ni ne reva şeb-i siyahım
Muhtaç ola şem’a berk-i ahım
• Böylece karanlık gecemde ahımın şimşeğinin muma ihtiyaç duyması yakışık almaz.
Leyla yüklerini deveyle evine taşırken bir gece sürüden kopar. Yolu Mecnun’un yoluna çıkar. Ancak bir hayli karanlıktır. Yolu sormak için Mecnun’un yanına gelince Mecnun’a kimsin sen diye sorar. O da ben Mecnun’um der. Ama Leyla inanmaz. Çünkü Mecnun peri yüzlüdür, ancak adamın yüzü kırış kırıştır. Mecnun uludur, o ise aciz ve güçsüzdür. Mecnun cevaben aşıklar zelil ve bayağı olur, safa sürmek güzellerin işidir der. Ancak Leyla yine inanmaz Mecnun’a ondan halini anlatan bir şiir okumasını ister. Mecnun da ona kederlerini ve başından geçenleri anlatır. Leyla artık onun Mecnun olduğunu anlamıştır;
Ey can ki çekerdin intizarı
Görmek dileyip hemişe yarı
Yetdin ana gel çık imdi tenden
Git yara kes ihtilatı benden
• Ey can! Daima sevgiliyi görmek için gözün yollarda kalmıştı. İşte ona ulaştın. Şimdi çık benim tenimden. Benden ayrılıp sevgiliye git.
Ancak Mecnun pek kendinde değildi. Leyla’ya ilkin kimsin sen diye soruyordu.
Akl olsa idi benimle hem-rah
Ahvalinden olurdum agah
• Aklım bana yoldaş olsaydı senin halini kavrayabilirdim.
Gam gönlümü etmeseydi bi-tab
Göz perdesi olmayaydı hun-ab
Gaflet halelinden ayrılırdım
Elbette kim olduğunu bilirdim
Çün bende yok ihtimal-i idrak
Sen söyle özün ki kimsin ey pak
• Gam gönlümü halsiz bırakmasaydı, kanlanmasaydı gözümün perdesi, gafletten uyanır, kim olduğunu anlardım. Bende seni tanıma imkanı olmadığından, sen söyle kendini. Kimsin ey pak?
Leyla bunun üzerine cevaben;
Leyli benim, arzu-yı canın
Kam-ı dil-i zar ü na-tüvanın
Müştak-ı cemal idin hemişe
Muhtac-ı visal idin hemişe
• Benim, Leyla, canının istediği. Biçare inleyen gönlünün muradı. Daima yüzümün özlemini çekerdin. Daima kavuşma için çırpınırdın.
Mecnun’un ona aldırış ettiği yoktu. Anlayamıyordu kız niye böyle davrandığını. Yalnız başınayken bile yüzüne bakmıyordu. Ona acımamasını bir sebebe bağlamaya çalışıyordu. Mecnun yine konuşmaya başlamıştı. Ancak bu kez çok farklı bir dilden konuşuyordu. Sanki kendisi yokmuş gibi. Kendinden geçmiş gibi;
Mecnun dedi: ey büt-i peri-veş
Haşak-i zaife urma ateş
Yakmağa beni yeter hayalin
Yoktur bana takat-i visalin
• Mecnun; ey peri gibi güzel, zayıf süpürgeye ateş atma, beni yakmaya hayalin yeter. Sana kavuşmanın takati bende yoktur.
Aşk etti bina-yı vaslı muhkem
Ma’nide beni seninle hem-dem
• Aşk, kavuşma binasını sağlam etti, mana aleminde beni sana yoldaş etti.
Lezzet ruh-ı yar-ı dil-sitandın
Candır bulan ey diriğ candan
Canım gideli besi zemandır
Cismimdeki şimdi özge candır
• Ne yazıktır ki gönül alan sevgilinin yanağından ve canından lezzet alan yine candır. Benden canım gideli hayli zaman oldu. Şimdi bedenimde bir başka can var.
Bende olan aşkar sensin
Ben hod yokum ol ki var sensin
Daim sana bendedir tecelli
Ben gayrdan olmuşam teselli
Ger ben ben isem nesin sen ey yar
Ver sen sen isen neyim men-i zar
• Bende görünen sensin, ben yokum. Varsa da sensin o. Sana teselli bendedir her zaman. Ama ben başkasında buldum teselliyi. Ben ben isem ey sevgili, sen nesin? Sen sen isen bu inleyen ben neyim?
Rüsvalığa çün ben itmiş em ad
Sen hem sülükü etme bünyad
Tut perde-i ismet içre aram
Rüsvay benem sen ol niku-nam
• Ben maskaralığa nam saldığıma göre, sen bu yola girme bari. Sen namus perdesinin içinde kal, ben maskarayım sen ahlaklı ol.
Mecnun bana derler ehl-i alem
Ancak banadır cünun müsellem
Sen olma fesane-i halayık
Mecnun işi Leyliye ne layık
• Dünyadakiler bana mecnun derler. Delilik ancak bana uygun görülmüş. Sen halkın diline düşme. Delilik işi Leyla’ya yaraşmaz.
Hayal ile tesellidir gönül meyl-i visal etmez
Gönülden taşra bir yar olduğun aşık hayal etmez
• Gönül hayaliyle teselli bulur kavuşmaya meyil etmez. Aşık gönülden dışarı bir sevgili olduğunu hayal etmez.
Mecnun’un ilahi aşka döndüğünü anlayan Leyla ona hayran kalır. Ona olan hayranlığı kat kat artmıştır artık. O da Mecnun’a hak vermiştir.
Heva-yı vasldır kim hublar vaslına talibdir
Ve ger ne aşk-ı kamil fark-ı hicran ü visal etmez
• Güzellere kavuşmayı isteyen, kavuşma hevesidir. Yoksa olgun bir aşk ayrılıkla kavuşma arasındaki farkı bilmez.
Tam Leyla’nın konuşması bitmişti ki bir adam devesi üzerinde gelmiştir. Leyla’nın kaybolduğunu anladıkları anda onu aramaya koyulmuşlardır. Leyla tekrar devesine biner ve geldiği yoldan diğer adamla geri döner. Mecnun yine inleyen yine terk edilmiş olarak kaldı. Ne ayağa kalkmaya gücü var ne de gezinme isteği.
Leyla o günden sonra hastalanmıştı. Artık kavuşma isteğinin boşa olduğunu anlamıştı. Dünyadan ve canından ümidini kesmişti. Bahçeye çıkıp sonbaharı görüyordu. Güller solmuş, ağaçlar sararmıştı. Onlar sonbaharı yaşıyordu. Ama ilkbahara dönecekti bahçeninki. Kendisinin ilkbaharı olmayacaktı artık. Sevdiğinin yanında yeri olmadığı için hayattan incinmişti. Allah’tan kendisini yoklukla bir etmesini istedi. Duası kabul olmuş, derdi artmış, titremeleri büyük bir hal almıştı. Ateşi gören mum gibi mahvoluyordu. Ölüm git gide kapısına yaklaşıyordu. Bedeninde aşktan başka acı yoktu aslında. Günlerinin arta kalanı Mecnun’u yad etmekle geçiyordu. Son nefesini vermek üzereyken annesine içini açtı. Mecnun’a gidip halini anlatmasını istedi. Ölünce kavuşacakları yerde ayıplanma yoktur diyordu. Sabır eylemesin bir an önce terk eylesin cihanı diyordu. Leyla kavuşma arzusuyla canını veriyordu.
Zeyd ölüm haberini duyunca olanca hızıyla Mecnun’un yanına varır. Bu haberi alan Mecnun öyle bir ah çekti ki öteki alemdeki sevdiği bundan haberdar oldu.
Az kaldı ki nalesiyle dil-dar
Ol hvab-ı ecelden ola bidar
• Neydeyse bu çığlıkla, sevgilisi ecel uykusundan uyanıyordu.
Zeyd’le yola düştüler. Gül yanaklısının mezarını görünce düştü, mezarlığı kucakladı.
Gözyaşlarını eyledi muatab
K’ey tire-şeb-i firaka kevkeb
Çıkmak sana oldu şimdi vacib
Kim oldu ol afitab ga’ib
• Gözyaşlarına seslenerek; ey karanlık, ayrılık gecesine yıldız olan! Çıkmak sana farz oldu şimdi. Çünkü o güneş kayboldu.
K’ey şem nedir bu ictinabın
Ben bahtı siyahtan hicabın
• Ey güneşim, nedir bu saklanışın? Bu bahtı karaya hicabın nedir?
Ey ömr gel imdi başa sen hem
Çeşmime tire oldu alem
• Ey hayat, sen de işinin başına gel şimdi, benim gözümde dünya karanlık oldu.
Müştakınım ey ecel kerem kıl
Def-i elem eyle ref-i gam kıl
• Ey ecel, seni özlüyorum kerem et. Eleminle gamımı def eyle.
Arada ne engel varsa kaldırmasını istiyordu ölümden artık. Sevgiliye kavuşmayı hiç bu kadar istememişti Mecnun. Bir an bile gecikmemesini istiyordur.
Ya Rab bana cism ü can gerekmez
Canan yok ise cihan gerekmez
• Ya Rab, bana ne cisim ne can lazım. Sevdiğim yoksa cihan da gerekmez bana.
Mecnun Allah’tan ölmeyi istiyordu. Sevdiği ebedilik alemindeyken onun bu dünyada olması en acı hezimetti. Sonra mezara kapaklanarak ruhunu mezara sadaka olarak verdi. Bitap ve miskin aşık Mecnun ‘Leylaa’ diyerek canını verdi. Olanları gören Zeyd de yakasını yırtıp ah ediyordu. Sonra Mecnun’u da onun yanına gömdüler. Ter temiz sevginin sonu budur. İdrak edebiliyorsan hoş bir mertebedir diyor sonunda Üstat Fuzuli.
Artık hikaye bitmiştir. Üstat Fuzuli sakiye artık doldurma kadehleri bu kadar yeter diyor. Galiba hikayenin bitişine içerlemiş. Sonra bu eserine karşı söylenecek sözlerden bahsediyor. Ve son noktayı koyuyor;
Dem hayr sözünden ur demadem
Ver hayr denezsen ebsem ebsem.